2 Aralık 2007 Pazar

SEPYA



SEPYA


Sepya bir tür kahverengi..
Gizemli bir renk..
Mürekkepbalığının kendisini korumak için salgıladığı bir sıvıdan elde ediliyor sepya, 18'inci yüzyıl ressamlarından kimilerinin gözdesi, 19'uncu yüzyılda modalaşıp yaygınlaşıyor.
Seviyorum sepyayı..
Çünkü kahverenginin binbir türü içinde sepya 'zaman' kavramının rengi gibidir.

***

Eski fotoğraf albümlerinde, sepyaya çalan resimlere çokça rastlanır. Zamanla sararıp solan her şeye mürekkepbalığının kendisini korumak için ürettiği salgının rengi siner, hüznü aşılanır. Önceki gün akşam saatlerinde, sepyalaşmış eski bir aile fotoğrafına bakarken geçen zamanı duyumsadım.
Oysa fotoğraf zaman değil; an...
Nedir an?..
Vaktiyle bize atomu maddenin en küçük parçası diye belletmişlerdi, şimdi sözlüklerde 'an zamanın en küçük parçası' diye tanımlanıyor.
Atom parçalandı..
An parçalanamaz mı?..

***

Fotoğraftaki annemin suretine baktım, sonra babama ve biz kardeşlere!.. Hepimiz sepyalaşmıştık, sanki mürekkepbalığının karnından çıkmış gibiydik, oysa yunus balığının karnında yaşamak, hem daha kolaydı, hem de söylencelere daha çok yakışırdı.
Fotoğrafta donmuş olan zaman, bir anın sürekli geleceğe taşınmasından oluşur.
Duran zamandır fotoğraf..
Elimdeki eski aile fotoğrafına bakarken duran zamanın karşısında akan zamanla özdeşleştiğimi duyumsadım.
Geçip gidiyordum.

***

Fotoğraf duran zaman..
Sinema akan zaman..
Yönetmen çevirdiği filmde zamanı istediğince kullanabilir; yüzyılları saatlereya da dakikalara sığdırabilir, günümüzü ilk çağlara bağlayabilir, geçmişin derinliklerine iskandil sarkıtabilir, geleceklerden geziye çıkabilir; ama bir film seyrederken insan sinemanın biteceğinin bilincindedir..
Film biter..
Fotoğraf bitmez.
İnsanın film karşısında fotoğraflaşmasının gizemi budur. Fotoğrafın karşısında sinemalaşıyor insan..
Sinema karşısında fotoğraflaşıyor.

***

Kim bilir, belki de düşünülenden yakın bir gelecekte insan zamanın bilinmezliğini çözecek, dördüncü boyutu avucunun çizgilerine dönüştürecek,yaşamın el falını okuyacak...
Atom gibi an'ı da parçalayacak..
Işık hızını sollayacak aracın ivmesinde gerçeği yakalayacak; ışık hızını aştığı an, insan sepyalaşmaktan kurtulup ikinci Aydınlanma'yı yaşayacak..
Her şeyin başı insan..
Sonu da insan.

İlhan Selçuk

0 yorum: